Duygusal Muhasebe

Duygusal muhasebe kavramını daha önce hiç duymamış olduğunuzu düşünüyorum. Aslında, literatüre geçmiş böylesi bir kavram da yok. İngilizce kaynaklarda kullanılan “Emotional Accounting” tabiri sözlük anlamı bakımından tam bir karşılığa işaret etse dahi, benim atfettiğim anlamı tam karşılamamakta.

Ben Duygusal Muhasebe kavramını genellikle Davranışsal Muhasebe (Behavioural Accounting)’ nin bir karşılığı, daha doğrusu bir parçası olarak düşünmekteyim, ancak birazdan yer vereceğim ufak tefek farklılıkları ile.

Zihinsel Muhasebe

Konuya, Nobel ödüllü ekonomist Richard Thaler tarafından ortaya atılan Zihinsel Muhasebe (Mental Accounting) kavramı ile başlamak gerekmekte. Zihinsel muhasebe, Davranışsal İktisat alanındaki bilişsel ön yargılardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır ve insanların bir parasal değere atfettikleri karşılıktır. Bu kavram, kişilerin paralarını, paranın kaynağı ve her hesap için kullanım niyeti gibi çeşitli öznel ölçütlere dayalı olarak ayrı ayrı hesaplara ayırma eğilimini ifade eder. Teoriye göre, bireyler tüketim kararları ve diğer davranışları üzerinde çoğu zaman mantıksız (irrasyonel) ve zararlı bir etkiye sahip olan her varlık grubuna farklı işlevler atar. Bunun bir çok örneğini yaşantımızda görmemiz mümkün. Zihinsel Muhasebe için en çok verilen örneklerden birisi şöyledir:

Farklı hesapların zihinsel muhasebeyle ilişkili olarak önemini göstermek için, bu gerçek hayat örneğini göz önünde bulundurun:

Öğle yemeği için 10.TL’ye sandviç satın alacaksınız. Sıraya girerken beklediğiniz gibi, aşağıdakilerden biri oluşur:

  • Cebinizde bir delik var ve 10.TL’yi kaybettiniz
  • Sandviçi satın alırsınız, ancak ısırık almayı planladığınızda, yanarsınız ve leziz sandviçiniz yere düşer.

Her iki durumda da (hala paranızın yeterli olduğu varsayıldığında) başka bir sandviç alır mısınız?

Mantıksal olarak konuşurken, her iki senaryo için de cevabınız aynı olmalıdır; ikilem, bir sandviç için 10.TL harcamanız gerekip gerekmediğidir. Bununla birlikte, zihinsel muhasebe -önyargı nedeniyle- bu değildir.

Önyargılarından dolayı, ilk senaryonun muhatabı olanların büyük bir kısmı, paranın henüz bu hesaba harcanmadığı veya tahsis edilmediği için kayıp parayı öğle yemeğinin bir parçası olarak görmez. Sonuç olarak, başka bir sandviç satın almak daha muhtemel olurken ikinci senaryoda para zaten harcanmıştır.

Beni en çok etkileyen Zihinsel Muhasebe örneği ise New Yorklu taksiciler örneği:

Bir araştırmada, New Yorklu taksi sürücülerinin hemen hepsi kendilerine bir günlük gelir hedefi belirledikleri ve gün içerisinde o miktarı kazandıkları anda mesailerini sonlandırarak evlerine gitmekte oldukları tespit edilmiştir. Bunun bir diğer anlamı da şudur: Taksiciler, işlerin yoğun olduğu günlerde daha az, işlerin kesat olduğu günlerde daha çok çalışmayı tercih ediyorlar. Örneğin o gün için kendilerine $100 dolar gibi bir hedef belirlemişlerse, çok yoğun bir günde örneğin 2 saatte bu parayı kazanabilmeleri durumunda, saat 10′ da işi bırakıp eve gidiyorlar. Fakat eğer o gün işler durgunsa, o zaman da gece yarılarına kadar kendilerini harap ediyorlar, çaresizce müşteri arıyorlar.

2 saatte $100 kazanabildikleri yüksek potansiyelli bir günde çalışmamak, buna karşın saatte $10 bile kazanmanın zor olduğu şartlarda tüm gün çalışmanın Zihinsel Muhasebe dışında bir açıklaması bulunmamaktadır. Alt paragraflarda değindiğimiz Prospect Theory (Beklenti Teorisi) ile ilişkili olarak taksiciler, günlük gelir hedeflerine ulaşamamayı bir yenilgi gibi algıladıkları ve kaybetmek istemedikleri için, maddi açıdan verimsiz saatler boyunca direksiyon sallamayı göze alıyorlar, ne kadar sürerse sürsün o miktara ulaşmadan günü kapatmak istemiyorlar.

Davranışsal Muhasebe

Her birey, sahip olduğu bilgi ve tecrübe düzeyi, teknolojiyi kullanma kabiliyeti ve kültürel yapı gibi çeşitli konularda farklı özelliklere sahiptir. Bu durum aynı muhasebe verisini inceleyen iki kişinin birbirinden farklı yargılara varabilecekleri ile yakından ilişkilidir. Sözünü ettiğimiz davranışsal muhasebe, geleneksel muhasebenin aksine içinde bulunduğu koşullara göre şekillenerek “olması gereken” ile değil;  davranışları ele almasından ötürü “olan ile” ilgilidir. Yani karar vericilerin katı bir yapıdan ziyade esnetilebilir ve her şeyin, içinde bulunduğu koşullara göre şekillenebileceğine vurgu yapmaktadır.

Aslında bakıldığında Zihinsel Muhasebe ile Davranışsal Muhasebe arasında bir bağ olduğu kolaylıkla görülebilmekte. Sanki, Davranışsal Muhasebe tabirinin, daha kişisel olan Zihinsel Muhasebe’ nin kurumsal versiyonu olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Davranışsal Muhasebe’ yi iyi kavrayabilmek için, insanların paraya, tasarrufa, muhasebeye ve benzeri kavramlara zihinlerinde ne tür işlemler uyguladıklarını bilmek önemli.

Duygusal Muhasebe

Tartışmaya açtığım Duygusal Muhasebe kavramı da, Davranışsal Muhasebe’ nin, muhasebeden aldıkları bilgileri yorumlayarak sonuca ulaşmak durumunda olan karar vericilerin duygularının ve bireysel yaklaşımlarının, işletmeye zarar verebilecek ölçüde kararlarını etkilemesini tanımlamaktadır. Davranışsal Muhasebe kavramı, son yıllarda sürekli geliştirilen ve uygulanması kaçınılmaz olan bir gerçek (Fact) iken, Duygusal Muhasebe adını verdiğim kısmı, uygulanmaması gereken ve işletmeye zarar verici nitelikte olan subjektif (öznel) yaklaşımlara işaret etmektedir.

Çalışanların bakış açısıyla Duygusal Muhasebe kavramına bakmamız gerekirse; Çalışanlar açısından harcanan emek bir girdi olarak görülmekte ve bunun sonucunda kazanacağı her şey de çıktı olarak değerlendirilmektedir. Personelin zihninde kendi muhakemesini yaparken canlanan, çıktıların her zaman girdilerden fazla olması gerektiği yönündedir. Tam tersi durumda çalışanda emeğinin karşılığını alamadığı hissi uyanmakta ve işe ilişkin bakış açısı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu karşılıklı etkileşim, çalışanın muhasebesel verileri yorumlamasına da etki etmektedir. Duygusal Muhasebe’ nin ortaya çıktığı noktalardan birisi tam burasıdır.

İşletme sahiplerinin bakış açısı ise, Duygusal Muhasebe açısından daha net sonuçlar ortaya koymaktadır. İşletme sahipleri büyük emeklerle kurdukları, krizlerde ayakta tutmayı başardıkları, ailelerinin geleceğini bağladıkları işletmelerini çocukları gibi görme eğilimindedirler. Nasıl ki çocuklarının hatalarını görmeme ve çocuklarını olduklarından üstün oldukları şeklinde düşünme eğilimindeyseler, işletmelerine de aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. Bu da tamamen matematiksel gerçekliklerden oluşan muhasebe kayıtları sonucunda çıkmış olan ve pek tabii ki yorumlamaları gereken (Davranışsal Muhasebe) durumları, duygularının etkisinde kalarak olumlayarak yorumlamaları sonucunu doğurmaktadır.

Buradaki “olumlama”, bazı durumlarda kriz belirtilerini görmezden gelme / krizi kabullenememe şeklinde karşımıza çıkarken, bazen işletmenin yüksek kredi yüküne sahip olmasına rağmen ödenebilmeleri veya borç miktarının kayda değer olmasa dahi düşmesi nedeniyle bir sorun olmadığının düşünülmesi şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Satışların artması, cironun yükselmesi de bu yönde bir “afyon etkisi” yaratabilmekte, işletme sahipleri duygularının etkisiyle -çok iyi bildikleri halde- ciro ile karı aynı potada düşünebilmektedirler. Yeni bir toplu satış, zamanında yapılan yüklü bir tahsilat ve günlük faaliyetler içerisinde karşılaşılan bir çok olumlu durum, Duygusal Muhasebe yapılmasını tetiklemektedir.

Örneğin, faiz ödenen durumlarda, yüksek faizin ödendiği borç kaleminin ödenmesi yerine (genellikle kredi kartı olmaktadır) başka kalemlere ağırlık verilmesi sık karşılaşılan bir örnektir. Aslında bu, Zihinsel Muhasebe ile çok uyumlu bir davranış modeli ve literatürde karşılaşılan bir örnek. Kişilerin farklı giderleri için fiziki veya mental olarak farklı kavanozlarda para biriktirmesi ve birbirleri ile asla karıştırmak istememeleri durumundan çok da farklı değil. Bir satış kaleminden yapılan tahsilatın yine o satış kaleminin giderleri için ayrılması, ortak gelir havuzuna dahil edilmemesi nedeniyle diğer taraftan yüklü faiz giderlerine maruz kalınması da bu çerçevede değerlendirilebilir.

Araç kiralamanın mı, satın almanın mı daha avantajlı olduğuna yönelik tartışmalar da bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu iki seçenekten birisini tercih eden kişinin zihninde canlandırdığı ihtiyaç ve karşılanması durumu davranışsal olarak görülmelidir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, yapılan yüklü bir satış da Duygusal Muhasebe yapılmasına yol açabilmektedir. Genellikle böylesi bir satış için katlanılan maliyetler, satış sonrası karşılaşılacak giderler, yüklü satış için belirlenen çok düşük kar marjı, genellikle uzun vadelerde tahsil edilen alacağın zaman içerisindeki değer kaybı hesaba katılmaz.

Dış kaynak kullanımının çok arttığı durumlarda ve bu gerçek rasyolarla ortaya konduğunda dahi, işletmecilerce nakit akışı bir şekilde sağlandığı sürece, ciddi bir risk algısı oluşmamakta, yeni kararlar da bu doğrultuda alınabilmektedir.

Zihinsel Muhasebe ile ilişkili bir alt kavram olan “Prospect Theory” (Beklenti Teorisi)’ ye yukarıda kısaca değinmiştik. Sahibine Nobel Ödülü getiren ve Davranışsal Finans’ ın temellerini oluşturan bu teoriyi şu şekilde özetlememiz mümkündür: Bireyler her zaman kendilerinden beklendiği gibi tam rasyonel hareket edemezler ve kayıplara, aynı miktarda kazançlardan daha fazla anlam yüklerler, riskten ve kayıptan kaçınma davranışı gösterirler. İşte kişilerin muhasebe verilerini yorumlarken bilinçaltlarında olan da budur ve farkında olmadığımız bu önyargılar Duygusal Muhasebe yapmamızı sağlamakta ve yanılabilmemizin yolunu açabilmektedir.

Son ve belki de en önemli durum ise, bağıra bağıra geliyorum diyen bir krizin görmezden gelinmesidir. En çok karşılaşılan ve riskli olan durum budur. Muhasebe verilerine yansıyacak kadar aleni hale gelmiş krizin yalanlanması ve bekle gör politikasının izlenmesi genel tavırdır. Burada mental olarak kişileri sınırlandıran etmenler şöyle özetlenebilir:

a) Yöneticilerin tehdit veya fırsatı geçici olarak görmeleri,
b) Değişikliğin maliyeti yüksek ve sonuçlarının yıkıcı olması,
c) Geçmiş başarıların mevcut politika ve uygulamalarla kazanılmış
olması sebebiyle yöneticilerin mevcut faaliyetlere bağlı kalma eğilimi (Dinçer; 1991,
280).

 

 

2 Comments

  1. Sayın üstadım;
    Yazılarınızı beğenerek okuyorum ve çok da faydalanıyorum.
    Değişik ve başkaları tarafından pek de gündeme getirilmeyen konuları yazıyorsunuz.
    Ve bu anlamda bir boşluğu da dolduruyorsunuz.
    Zaman ayırıp bu konuları bizlerin faydalanmasına sunduğunuz için teşekkür ederim.
    Ancak, müsaadenizle bir saptama yapmak istiyorum.
    Bazı yazılarınızda konular biraz karışmış.
    Örnek: Duygusal Muhasebe başlıklı yukarıdaki yazınız.
    Ayrıca, bazen de imlâ ve kelime hataları oluyor.
    Bu hususlara biraz daha (naçizane) ihtimam gösterebilirseniz daha mükemmel olur, diye düşünüyorum.
    Daha çok üretmeniz arzusuyla saygılar sunarım.
    Nesimi Yaşar
    Yeminli Mali Müşavir
    İstanbul, 0532 162 75 29

    • Takibiniz, yorumunuz ve uyarılarınız için çok teşekkür ederim. Değindiğiniz hususlarda daha dikkatli olmaya gayret göstereceğim. Saygılarımla,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir