Yöneticilerin İşlerin Kötü Gittiğini Söyleme(me) Sorunsalı

Bugün sizlere özellikle üst düzey yöneticilerin, işlerin kötü gidişi karşısında yaşadıkları çelişkilerden bahsetmek istiyorum. Ahmet Kaya’ nın şarkısındaki gibi “bu ne yaman çelişki böyle?” dediğinizi duyar gibiyim.

 

Aslında birçok yönetici için bu konu sorun olmamakta, zira işlerin kötü gittiğini herkesten önce ve çok iyi bilseler dahi, üst yönetime ve/veya patrona söylememekte, söyleyememekteler. 

 

Bu noktada söz konusu olan çoğu zaman kendi menfaatleri ile şirketlerinin/patronlarının menfaatlerinin kıyaslanması olmakta ve tahmin edilebileceği gibi kişinin kendi menfaatleri genellikle ağır basan taraf olarak görülmekte. Peki çalıştığınız şirkette işler yolunda gitmiyorsa gerçekten ne yapmalısınız?

 

Böylesi bir durumda yapılması gereken, gereksiz yere bir panik havası yaratmamak, dahası kendi kariyerinizi de tehlikeye atmamak adına bu düşünceye kapılmanızı sebep olan verileri ortaya koymak. Patronun kapısını çalmadan önce, tezinizi rakamlarla desteklediğinizden emin olmalısınız. Eğer kendi teziniz üzerinde sizin dahi anlamlandıramadığınız noktalar varsa ve patronun itirazı karşısında tezinizi sonuna kadar savunamayacaksanız hiç bu işe kalkışmamanız daha doğru olacaktır. Çünkü patronunuz/yöneticiniz işlerin yolunda gitmediğini söylediğinizde adeta beyninden vurulmuşa dönecek, kesinlikle inanmak istemeyecek ve derhal karşı tezler üretmeye başlayacaktır. 

 

Ancak siz etik değerleri üstün basan bir yöneticisiniz ve gerçekten şirkette işlerin yolunda gitmediğine inanıyorsunuz. Belki de işler düzeldiğinde bu öngörünüz sayesinde daha yüksek bir mevki hedefliyorsunuz ya da sadece işinizi kaybetmemek için işlerin daha iyi gitmesini istiyorsunuz. O zaman şu yol haritasını izlemek yerinde olacaktır:

 

Öncelikle, yukarıda bahsettiğimiz gibi, sizi bu düşünceye sevk eden tüm işaretleri listelemelisiniz. Bunları güçlüden zayıfa doğru sıralamanız da faydalı olacaktır.

 

Ardından bu işaretleri destekleyen, matematiksel olarak kanıtlanabilir verilere ve gerçeklere ihtiyacınız var. Bunun için de her bir kötü gidiş işaretinin altına o madde ile ilgili kanıtlarınızı ve gerekçelerinizi yazmalısınız.

 

Bu doğrultuda hazırlayacağınız detaylı ve çarpıcı bir raporu patronunuzdan önce yöneticiniz ile paylaşmalı ve görüşlerini almalısınız. İşin en zor kısımlarından birisi de bu aslında. Çünkü yöneticiniz sizin gibi düşünmüyor olabilir veya sizin gibi düşündüğü halde başka bir nedenle bu raporu üste taşımakta çekingenlik gösterebilir.

 

Şirketinizin büyüklüğüne ve yapısına bağlı olarak bu noktada durabilir veya yaşayacağınız bazı sıkıntıları göze alarak daha fazla ileriye gitmeye karar verebilirsiniz. Artık amacınız üstünüzün de üstüne ve hatta mümkünse patrona ulaşabilmek olmalı.

 

Bu aşamada veya öncesinde fikrinizden raporlarınızda, maillerinizde vb. mecralarda yüzeysel olarak bahsedebilir ve bu yönde az da olsa bir farkındalık yaratmaya çalışabilirsiniz. Bu yöntem daha yumuşak bir uyarı mekanizması yaratacak ve ani tepkiler almanızı engelleyecektir. Örneğin, yukarıda değindiğimiz işlerin kötü gidişi gerçeğine işaret eden her bir maddeyi ve kanıtlarını ayrı ayrı sunabilirsiniz.

 

Göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus ise, durumu açıklayacağınız kişinin kişilik özellikleridir. Alacağınız cevap da zaten bu doğrultuda olacaktır.

 

İşletme sahipleri için işletmeleri evlatları gibidir ve nasıl ki ebeveynler çocuklarının kusurlarını bilseler dahi kendilerine toz konduramamaktalarsa, işletmeciler de kötü gidişin farkında dahi olsalar işletmelerine bu durumu yakıştıramamaktadırlar ve bu nedenle gerçekleri inkar etme ve atılması gereken adımları öteleme eğiliminde olmaktadırlar.

 

Eğer bu konuda daha profesyonel bir yaklaşım sergilemek istiyorsanız yapmanız gereken, kötü gidişi göstermek, sebeplerini izah etmek, bunları destekleyen kanıtlar sunmak ve bunlardan sonra bir kriz yönetimi planı ortaya koymak olmalıdır. Böylesi bir çalışma, sorunun varlığının tartışılmasından ziyade, sorunun daha kolay kabullenilmesini ve bu sayede çözüme odaklanılmasını sağlayacaktır. 

 

Sorunun çözümü ile ilgili bir çerçeve ortaya koymadığınız sürece sadece hastalığı teşhis etmiş olacaksınız. Oysa ki, tıpta da olduğu gibi, teşhisten sonra tedavi aşamasına geçilmediği takdirde iyileşme imkanı bulunmamaktadır.

 

Konu ile ilgili ek okuma yapmak isterseniz, alt kısımdaki yazılar ilginizi çekebilir:

İşletme Körlüğü Kavramı ve Çözüm Önerilerim

İşletmelerde Ortalama Körlüğü

İşinizi Batırmanın 40 Yolu

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir