Koronavirüs ve Enflasyon (Koronavirüs Yazıları – VIII)

Koronavirüs ve Enflasyon başlığı altında görüşlerimi paylaşmadan önce, koronavirüs pandemisinin her açıdan bir “doğal afet” olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemek, sanıyorum ki yanlış olmayacaktır. Bu yönüyle bakıldığında, koronavirüs salgınını doğal afet süreci çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir. Bu yazının kaleme alındığı 08 Haziran 2020 tarihi ise, bana göre afetin 3. evresine rastlamakta ve bu evre afet sonrası görünümün biraz daha berraklaştığı, sosyal/politik etkilerinin görülmeye ve tartışılmaya başlandığı, ekonomik etkilerine ilişkin verilerin ise daha sağlıklı elde edilebildiği bir dönemdir.

Nasıl ki, büyük bir depremde, sarsıntı anında ve hemen sonrasında büyük bir panik yaşanmakta ve herkesin aklındaki ilk düşünce o anda hayatta kalabilmek, ailesini / sevdiklerini koruyabilmek olmakta ise, koronavirüs salgınının ilk günlerinde de hepimiz aynı güdüler ile hareket etmiş bulunmaktayız. Söz konusu “o” an (o birkaç gün) için ekonomi veya diğer faktörlerin bir önemi olmamış, insan hayatı her şeyin önüne geçmiştir. Her afette olduğu gibi, bu pandemide de en ölümcül dönem 1. evre olmuştur.

Ne zaman ki yeni bir gün doğup, panik havası dağılmaya başlarsa, o zaman afetin 2. evresinden bahsedilebilmektedir. Bu süreçte ise, afetin daha fazla zarar vermesini engellemek, afet sonrası dönem için daha sağlıklı adımlar atmak, afetten doğrudan etkilenenlerin yaralarını sarmak, sürdürülebilir yardımlar organize etmek, ekonomik olarak en az zararı görmek için tedbirler almak vb. çabalar söz konusu olmaktadır. Koronavirüs pandemisinde de bu şekilde olmuştur.

Bugün ise, salgında birinci dalganın artık bitmek üzere olduğu konuşulmakta ve normalleşme adımları (biraz da mecburiyetten) hızlıca atılmaktadır. Bu noktadan hareketle, salgında 3. evreye geçiş yapıldığı rahatlıkla söylenebilir. Depremlerdeki gibi güçlü bir artçı sarsıntı olmaz, salgında ikinci bir dalga gelmez ise süreç normal seyrinde ilerleyecek, salgın ve etkileri insan hayatından çıkacaktır. Süreyi tahmin etmek ise şu an için imkansızdır. İçerisinde bulunduğumuz bu evredeki en önemli konu ise, hiç şüphesiz “post korona” dönemi ekonomisidir. Atalarımızın dediği gibi: “Mal canın yongasıdır.

Koronavirüs ve Enflasyon

Biraz uzun bir girizgah oldu ancak, konunun aslında ne olduğunu ve zaman içerisinde nasıl gelişim gösterdiğini irdeleyerek, sonraki süreçte enflasyon beklentilerine geçiş yapmak daha sağlıklı olacaktı.

Koronavirüs sonrası enflasyon beklentilerine bakıldığında, farklı kaynaklarda farklı yaklaşımlar göze çarpmakta. Ekonomi ile ilgili birçok konuda olduğu gibi, enflasyon konusunda da politik görüşlerin beklentileri şekillendirdiği tartışılmaz. Oysa ki, tamamen objektif olunduğunda ve konuya da bu perspektiften bakıldığında zaten çok büyük bir enflasyon dalgasının üzerinde olduğumuz ve bu dalganın daha da büyüyeceği kolaylıkla görülmekte.

Amerikan Doları’ nın dışarıda değer kaybetmesi ve TL karşısında da bu şekilde değerli kalamayacağı fikri, bu ülkedeki sosyal olaylar ve özellikle petrol fiyatlarındaki radikal düşüşler, enflasyon beklentisi düşük olanların temel dayanak noktalarını oluşturmakta.

Enflasyon üzerinde düşüş baskısını bunlardan ziyade talepteki daralmanın sağlayabileceği düşüncesi, daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ne var ki, şu anda yüklü miktarda para basılarak piyasaya sürülmesine rağmen hiper enflasyon ile karşılaşılmamasının temel nedeni de talepteki bu sert daralmadır. Peki, tüm bu etkenler enflasyonun düşüşünü veya en azından sabit kalmasını sağlayabilecek midir?

Benim cevabım “Hayır!” şeklinde. Gıda fiyatlarının etkisi ile artış zaten istatistiklere kısmen yansımış durumda. Hatta yıllık %40′ lar civarında reel enflasyon öngörülerinden dahi bahsedilmekte. Talep daralmasına bağlı olarak çok fazla hissedilmese dahi, basılan paranın gelecekteki etkisi de bu artışa eklenmeli. Özellikle zamanında piyasadan çekilmediği takdirde.

Hiç enflasyon yaşanmasa dahi, Türkiye’ nin dış borcundan ve kendi ekonomik dinamiklerinden kaynaklanan durumu nedeniyle artan ve daha da artması muhtemel döviz kurları dahi, dışa bağımlı ve gelişen bir ekonomide enflasyonu tek başına artırabilecek etkiye sahip. Turizm gelirlerinde görülecek sert düşüş bile başlı başına bir etken olabilir.

Bu noktada üzerinde durulması gereken belki de en önemli husus, talep daralırken -özellikle hizmet sektöründe- paralel olarak daralan arzdır. Başka bir deyişle, hizmet sektörünün başta sağlıksal nedenlerle, sunabileceği arzda meydana gelen azalışların enflasyona negatif etkisi göz ardı edilmemelidir. Ayrıca, pandemi sürecinde en büyük darbeyi alan sektörün bu dönemdeki zararını karşılamak veya bugünden sonra azalacak satışları nedeniyle cirosunu / karlılığını dengeleyebilmek için satış fiyatlarında yapması gereken zorunlu artışlar da bu etkiye dahil edilmek durumundadır.

Örnek vermek gerekirse, mikro ölçekte kuaförlerin / berberlerin işe tekrar başladıkları gün yaptıkları zamlar, 1. ve 2. evredeki zararın karşılanmasına yönelik bir adımdır. Konaklama ve gastronomi sektörü başta olmak üzere, benzeri diğer iş kollarının, daha az kapasite ile hizmet verecek olması da arzda oluşacak daralmaya işaret etmektedir. Yolcu taşımacılığı ve eğitim sektörü de bu anlamda enflasyon üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Benzer şekilde, bundan sonraki süreçte maliyetlerinde büyük düşüşler olmadığı halde, satış adetlerinde düşüş yaşaması kaçınılmaz olan AVM mağazaları vb. satış noktalarında da, bir üst paragrafta belirttiğimiz dengelemeyi sağlamak üzere kaçınılmaz olarak fiyat artışları görülmektedir, görülecektir.

Bir diğer olumsuz etki ise, ithal ürünler başta olmak üzere, bu süreçte bir çok ürüne getirilen ek vergilerden kaynaklanacaktır. Düşeceği kesin olan vergi gelirleri nedeniyle, yeni vergiler getirileceğini öngörmek ise yanlış olmayacaktır. Bu husus da enflasyonu besleyecektir.

En güncel konu ise, son birkaç gündür kamu bankaları tarafından doğrudan bireylere verilen kredilerdeki artışlardır ve bu bile başlı başına enflasyonu körükleyebilecek potansiyele sahiptir. Zira, uygun şartlarla konut kredisi almak için bankalara hücum edilmesi neticesinde, gayrimenkul fiyatlarında son 1 haftada yaşanan artışlar dikkate değerdir. Konut fiyatlarındaki artışların birçok kişi için en önemli gider kalemi olan kira fiyatlarını da yukarıya çekeceği tabiidir.

Umuyorum ki, petrol fiyatlarındaki düşüş devam eder, en kısa sürede gereken tedbirler alınır, pandemi süreci sona erer ve zaten belli bir düzeyde bulunan çekirdek enflasyon daha da artmaz. Zira, daha yüksek bir enflasyon gerçekleşir ve bununla birlikte ekonomide bir küçülme yaşanırsa, “slumpflasyon” tehlikesi ile karşı karşıya kalınacaktır, ki bu da olabilecek en kötü senaryodur.

Koronavirüs ve Enflasyon , pandemi sürecinde yazmış olduğum sekizinci yazı olup, önceki yedi yazıya aşağıdaki linklerden ulaşılabilir:

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir